Pc oyunları Online güzel oyun siteleri bulunur

24 Ekim 2009 Cumartesi

Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi)

Yüzüklerin Efendisi (kitap) hakkında ansiklopedik bilgi

1. BÖLÜM
1 Boromir’in Ayrılışı


Aragorn Frodo’nun ayak izlerini takip ederek Amon Hen’in zirvesine tır­mandı. Etrafı gözlerken aşağıdan, Nehir’in batı yakasındaki ormanlık arazi­den gelen vahşi Ork çığlıklarını ve onların arasından Boromir’in savaş bo­rusunun öttüğünü duydu. Hemen Boromir’e yardım etmek için harekete geçti. Boromir’in yanına ulaştığında çok geç kalmıştı. Ölmek üzere olan Boromir nasıl kendini kaybedip Frodo’ya saldırdığını, sonra Orkların geldiğini ve Merry ile Pippin’i esir aldıklarını anlattı. Ölmeden önce de Aragorn’dan Minas Tirith’e gidip halkını kurtarmasını istedi. Aragorn kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu. Az sonra Gimli ve Legolas da geldi. Hep birlikte Boromir’i, silahları ve borusunu da yanına koyarak, bir kayığa yerleştirdi­ler ve kayığı Ulu Nehir üzerinden Rauros Şelaleleri’ne yolladılar. Bu arada elf kayıklarından birinin eksik olduğunu; Sam’le Frodo’nun eşyalarının da gitmiş olduğunu görünce, ikisinin nehre açıldıklarına ve Mordor’a doğru yola koyulduklarına kanaat getirdiler. Aragorn seçimini yaptı ve esir hobbitleri kurtarmaya karar verdi. Çünkü Yüzük Taşıyıcısı’nın kaderi artık onların elinde değildi. Buna karşılık Orklar’ın peşine düşüp Merry ve Pippin’i kurtarabilirlerdi. Orklar’ın arayı epeyce açmış olmasına rağmen, büyük bir hızla Parth Galen’den ayrılıp, yola çıktılar.





2 Rohan Süvarileri

Aragorn, Gimli ve Legolas, üç gün boyunca neredeyse durup dinlenmeden, Rohan topraklarında takibe devam ettiler. Orklar tahminlerinden de az din­leniyor ve her geçen gün arayı açıyorlardı. İzleri takip ederken Aragorn yerde, Galadriel’in hobbitlere verdiği yaprak biçimli broşlardan birini buldu. Bu Grup’a ümit aşılayan bir gelişmeydi. Dördüncü gün bir grup Rohan Süvarisi’ne rastladılar. Birlik, Rohan Kralı Théoden’in yeğeni, Rohan’ın üçüncü başkumandanı Éomer tarafından yönetiliyordu. Aragorn onlara yol ar­kadaşlarını esir alan Orkları takip ettiklerini ve amaçlarının hobbit dost­larını kurtarmak olduğunu açıkladı. Éomer de iki gün önce bir Ork grubuna saldırdıklarını, hepsini öldürmelerine rağmen tarif ettikleri “buçukluk­lar”a rastlamadıklarını söyledi. Éomer Aragorn’un, Saruman ve yakında çıka­cak büyük savaşla ilgili anlattıklarından ve üçünün bu kadar kısa zamanda katettiği yoldan çok etkilenmişti. Onlara Saruman’ın bir ordu oluşturduğunu ve sınırlarını tehdit ettiğini söyledi. Aragorn’dan görevi tamamlandığında Tekev’e gelip kralıyla konuşması sözünü aldıktan sonra, Rohan’dan özgürce geçmelerine izin verdi. Ayrıca Aragorn ve Legolas’a birer de at tahsis etti. Aragorn, Gimli ve Legolas takibe devam ettiler. Gimli, Legolas’ın atına binmişti. Aynı günün akşamı Fangorn ormanı kıyısına, savaşın olduğu alana ulaştılar. Fakat ne Merry’den ne de Pippin’den hiçbir iz bulamadılar. Geceyi Fangorn kıyısında geçirmeye karar verdiler. O gece beyazlara bürün­müş, Saruman olduğunu tahmin ettikleri, yaşlı bir adam gördüler ve sonra da atlarının kaçtığını farkettiler.






3 Uruk-hai

Bu arada Orklar, Merry ve Pippin’le birlikte yola devam ediyorlardı. Grup çeşitli Ork türlerinden oluşuyordu: Dumanlı Dağlar’dan gelen küçükler, Grishnákh önderliğindeki Mordor Orkları ve Isengard’dan gelen, Uglúk adlı bir komutan tarafından yönetilen büyük bir grup Uruk-hai. İlk mola yerinde esirlerin nereye götürüleceği konusunda Orklar arasında anlaşmazlık çıktı. Sonunda Uglúk’un dediği oldu ve Isengard’a yöneldiler. Aldıkları emir ge­reği hobbitlere zarar vermeyecek, üstlerini aramayacak ve onları canlı tes­lim edeceklerdi. Yolun başlarında ikisini de sırtlarında taşıyorlardı. Bir süre sonra kendi başlarına yürütmeye karar verdiler. Ayakta durabilmeleri için tuhaf bir içecek veriyorlardı. Merry’nin başındaki yarayı da Ork yön­temleriyle tedavi ettiler. Neredeyse hiç durmadan ilerliyorlardı. Çimen­lerle kaplı bir düzlüğe vardıklarında, sisten faydalanan Pippin gruptan ay­rılarak, çimenlerin üstüne yaprak biçimli broşunu bıraktı. Arkadaşlarının onları takip etme ihtimaline karşılık bir iz bırakmak istemişti. Fangorn Ormanı yakınlarında, bir bölük Rohan süvarisi Orkları çembere aldı; gece ateş yakıp, gün doğumunu beklemeye başladılar. Orklar süvariler yüzünden panik içindeyken, fırsattan yararlanan Grishnákh Merry ve Pippin’i aradı ve Yüzük’ü ele geçirmek için hobbitlerle birlikte kaçmaya çalışırken, Rohan süvarileri tarafından öldürüldü. Hobbitlerin yokluğu farkedilmiş, Orklar arasında karışıklık çıkmıştı. Tam bu sırada ormandan gelen Orklar (Mauhúr)’ın sesi duyuldu. Rohan süvarileri saldırıları geri püskürttü. Merry ve Pippin, hâlâ yerde yatıyorlardı. Karanlıkta farkedilmediklerini anlayınca, iplerinden kurtulup, ormanın içlerine daldılar. Güneş doğduğunda ise süvariler ork kampına saldırıp, tüm orkları kılıçtan geçirdiler.

4 Ağaçsakal

Merry ve Pippin ormanın içlerine doğru ilerlediler ve yüksekçe bir tepede durumlarının muhasebesini yaparken, bir Ent olan Ağaçsakal ile tanıştılar. Entler garip varlıklardı; Görünüşleri tıpkı ağaca benziyordu. Uzun boylu ve oldukça yaşlılardı. Çok ağır ve sakin konuşuyorlardı. Acele etmekten haz­zetmiyorlardı. Ama Ağaçsakal hobbitlerden hoşlanmıştı. Onları alıp evine götürdü. Merry ve Pippin ona yolculuklarını, Shire’dan ayrıldıklarından beri başlarından geçenleri, Orklar’a nasıl esir düştüklerini anlattılar. Fakat Yüzük’ten hiç bahsetmediler. Ağçsakal da onlara Entler’i, tarihle­rini, Enthanımları’nı ve onları ne kadar özlediklerini anlattı. Bu arada sezgilerinden de bahsetti. Saruman, Entler’i tehdit ediyordu. Emrindeki, güneşe dayanıklı Orklar ormanları kesip, tahrip ediyorlardı. Ağaçsakal bir­den, artık birşeyler yapma zamanının geldiğine karar verdi ve ertesi gün Entmeclisi’ni topladı. Entler pek aceleci bir ırk olmadığı için, Meclis’in bir karara varması pek uzun sürdü. Bu arada hobbitler genç sayılan Tezmertek adlı bir Ent’le arkadaşlık ediyorlardı. Nihayet Isengard’a sal­dırmak konusunda meclis üyeleri fikir birliğine vardı. Isengard, ortasında Saruman’ın meskeni Orthanc Kulesi’nin bulunduğu, etrafı çember şeklinde ka­yalarla çevrilmiş bir alandı. Ağaçsakal hobbitleri de yanına alarak, diğer Entler’le birlikte Isengard’a doğru yürümeye başladı.

5 Ak Süvari

Aragorn, Gimli ve Legolas ertesi gün Rohan süvarileriyle Orklar’ın çarpış­tığı yeri daha ayrıntılı incelediler ve bir mallorn yaprağı ile lembas kı­rıntıları buldular. Aragorn izleri okuyarak hobbitlerin ormana girmiş ol­duklarını anladı. Üçü birden Fangorn’un içlerine doğru ilerlediler ve so­nunda hobbitlerin Ağaçsakal’la karşılaştıkları tepeye vardılar. Tepede, önce Saruman zannettikleri, beyazlar içindeki bir yaşlı adama rastladılar. İlk başta ona kuşkuyla yaklaştılar, fakat sonra büyük bir sevinç içinde onun Gandalf olduğunu gördüler. Arif, Balrog’la yaptığı savaştan eskisinden de güçlü olarak çıkmıştı ve artık beyazlara bürünmüş bir şekilde dolaşı­yordu. Aragorn’dan yolculuklarının hikayesini dinledi ve onlara Saruman’ın hainliğini, Karanlıklar Efendisi’nin Minas Tirith’e saldırmaya hazırlandı­ğını, Merry ile Pippin’in durumunu, Entlerin Isengard’a ilerlediklerini an­lattı. Onların yapmaları gerekenin de, savaşa hazırlanan Rohan’a gitmek ol­duğunu söyleyerek, atı Gölgeyele’yi çağırdı. Gölgeyele, Aragorn’la Legolas’ın atları da beraberinde olduğu halde, çıkageldi. Hep birlikte Rohan Kralı Théoden’in mekanına, Edoras’a doğru yola çıktılar.

6 Altın Konak’ın Kralı

Grup hızla yol aldı ve sonunda Kral Théoden’in sarayı Altın Konak’a vardı. Başlangıçta çok iyi karşılanmadılar; hatta kralla görüşmeden önce silahla­rını kapının dışında bırakmaları gerekti. Théoden, danışmanı Gríma’nın (Solucandil de derlerdi ona) etkisi altındaydı. O yüzden Gandalf’ın her za­man kötü haberler getirdiğine, onun bir felaket tellalı olduğuna inanı­yordu. Gandalf Solucandil’i safdışı bırakarak kralı dışarıya, açık hava ve gün ışığına çıkardı. Théoden birden Solucandil’in karanlık sözlerinin ken­disini güçsüz ve yaşlı hissettirdiğini farketti. Gandalf’ın önerilerini dinleyerek askerlerinin Isengard’a savaşa gitmesi için emirler vermeye baş­ladı. Savaşa katılamayacak durumdakilerle, kadınlar ve çocuklar ise tepe­lerdeki Dunharrow Sığınağı’na çekileceklerdi. Solucandil bunu doğru bulma­dığını söyleyince, Gandalf onun Saruman’ın casusu olduğunu açıkladı. Théoden de ona iki alternatif sundu: Ya savaşa katılıp, sadakatini kanıtla­yacak, ya da bir daha geri gelmemek üzere Rohan’ı terk edecekti. Böylece Gríma oradan ayrıldı. Yemekten sonra kral konuklarına zırh, miğfer, kalkan gibi savaş gereçleri, Gandalf’a ise Gölgeyele’yi hediye etti. Ordu hazır­lıklarını tamamladı. Éomer’in kız kardeşi Éowyn, kralın yokluğunda halkı yönetmek üzere vekil tayin edildi ve Rohan Ordusu, başlarında Kral ile Ak Süvari Gandalf olduğu halde, atlarını Batı’ya doğru sürdü.

7 Miğfer Dibi

Yolculuklarının ikinci günü, bir haberci Isen Geçidi’nde savaşan askerlerin üstüne Saruman’ın büyük bir güçle saldırdığını ve Batıağıl Komutanı Erkenbrand’ın kalan adamlarıyla Miğfer Dibi’ndeki Boruşehir’e çekildiği bilgisini getirdi. Gandalf büyük bir hızla yönünü Isengard’a çevirdi ve di­ğerlerine de, dağların arasındaki geniş bir vadi olan Miğfer Dibi’ne devam etmelerini söyledi. Ordu Miğfer Dibi’ne vardığında Erkenbrand’ın henüz gel­mediğini öğrendi ve hemen savunma için hazırlıklara başladı. Geceyarısını henüz geçmişti ki, Orklar ve Dunland kırlarından vahşi adamlardan oluşan büyük bir ordunun saldırısına uğradılar. Tüm güçleriyle karşı koymalarına, saldırıları kimi zaman geri püskürtmelerine rağmen, düşman çoğalarak gel­meye devam ediyordu. Bunun üzerine herkes Boruşehir Kulesi’ne ve Dip’in ma­ğaralarına çekilmek zorunda kaldı. Şafak sökerken Kral Théoden, Miğfer’in büyük borusunu öttürerek cenge başladı ve Isengard ordusunu kapana kıs­tırdı. Aynı anda Gandalf ve yanında bin kadar piyadesi ile Erkenbrand gö­ründü. Ordular Orklar’ı ağaçlaşmış Entler olan Huornlar’ın oluşturduğu “or­man”ın içine sürdü. Hiçbir Ork oradan bir daha canlı çıkamadı.

8 Isengard’a Giden Yol

Aynı günün akşamı Gandalf, Aragorn, Gimli, Legolas, Théoden, Éomer ve Rohirrim ordusundan bir grup, atlarını Isengard’a doğru sürdüler. Bu arada Rohan’lıların ve Batıağıl’lıların ölen askerleri için iki büyük höyük açıldı. Ölü Orklar ise, yakılamayacak kadar çok olduklarından orman kıyı­sına yığıldı. Grup ilerlerken Gimli Legolas’a Miğfer Dibi’nin mağaralarının güzelliğini anlattı ve bir gün beraberce hem Fangorn Ormanı’nı, hem de Ma­ğaralar’ı görmeye karar verdiler. Ent Ormanı boyunca gittiler ve yakın za­manda ölen süvarilerin gömüldüğü bir höyüğe vardılar. Gandalf önceki gece, dağılmış olan askerleri toplayıp, arkadaşlarını gömdürmüş ve sonra da on­ları Tekev’in olduğu Edoras’a göndermişti. Gece yarısı Huornlar Orklar’la işlerini bitirip, Fangorn Ormanı vadilerine geri döndüler. Sonunda Saruman’ın uzun süredir ikametgahı olan ve şimdi Entler tarafından yerle bir edilmiş Isengard Halkası’na ulaştılar. Daire şeklinde yarı el yapımı yarı doğal bu alanın ortasında, Orthanc Kulesi hâlâ tüm ihtişamıyla yükse­liyordu. Orthanc elf dilinde Yılandişi Dağı, eski Yurt dilinde ise Şeytani Akıl anlamına gelen bir kelimeydi ve anlamı bile Saruman’la ilgili kuşku­ları körüklemeye yetiyordu. Oraya ulaştıklarında kapılarda yiyecek, içecek ve pipo otuyla keyif çatan Merry ve Pippin’e rastladılar. Onlardan aldığı bilgiyle Gandalf ve Théoden, Ağaçsakal’ı bulmak için kuzey duvarına doğru ilerledi.

9 Kıyıya Vuran Enkaz

Aragorn, Gimli ve Legolas hobbitlerin yanında kalıp konuştular. Aragorn on­lara Parth Galen’de bırakmak zorunda kaldıkları küçük kılıçlarıyla, Pippin’in broşunu verdi. Hobbitler kaçırıldıklarından beri başlarından ge­çenleri, Orklarla yaptıkları eziyetli yolculuğu, ormanda Ağaçsakal’la kar­şılaşmalarını, Entmeclisi’ni ve Entler’in Isengard’a nasıl saldırdığını an­lattılar. Entler kapıları yıkmışlardı ama Saruman’ı da kılpayı ellerinden kaçırmışlardı. Sonra Saruman birtakım büyüler yapmış ve bu onları daha da çılgına çevirmişti. Entler ok veya baltalardan fazla etkilenmişe benzemi­yorlardı. Ama Orthanc’a bir zarar verememişlerdi. Saruman da kulenin içinde kapana kısılmıştı. Huornlar Isengard’ı çepeçevre sarmış ve kaçan Orklar’a geçit vermemişlerdi. Entler de, içerde taş üstünde taş bırakmamışlardı. Sonra bent ve barajlar oluşturup, Isen Nehri’nin sularını Isengard’a yön­lendirmişler ve böylece tüm gizli mağaralar sular altında kalınca, Saruman’ın ateş büyüsü buhar olup uçmuştu. Bu arada Gandalf gelip, Miğfer Dibi’ndeki savaş için yardım istemiş ve bu işle Huornlar görevlendirilmiş­lerdi. Aynı gün Gríma, Théoden’in ulağı olduğunu söyleyerek Isengard’a var­mıştı. Daha önce Gandalf tarafından Solucandil konusunda uyarılan Ağaçsakal, ona Orthanc’a girmek veya orada kendisiyle birlikte Kral Théoden’i beklemek seçeneklerini sununca, Solucandil çaresiz sele doğru yü­züp, kuleye gimişti. Merry ve Pippin de herşey kontrol altına alındığından beri hem kapıda gözcülük yapıyorlar, hem de sel sularının getirdiği fıçı­larda buldukları Güney toprakların mahsulü pipo otlarıyla keyif çatıyor­lardı.

10 Saruman’ın Sesi

Gandalf, Théoden, Éomer, Aragorn, Gimli ve Legolas, Saruman’la konuşmak için Orthanc merdivenlerine gittiler. Bu arada hobbitler ve Rohan süvari­leri daha geride bekliyorlardı. Saruman kapısının üstündeki odanın balko­nuna çıktı. Önce Théoden’le konuşmaya başladı. Çok sakin, hipnotize edici bir ses tonu vardı ve sesi onu dinleyenleri kolayca etkisi altına alabili­yordu. Krala Rohan ile Isengard arasında barış teklif ederek, bunun büyük avantajlar getireceğini söyledi. Sesi Rohan süvarilerinin içlerini rahat­latmıştı ve başta Théoden de ikna olmuş gibi görünüyordu. Fakat sonra tek­lifi reddetti ve böyle bir barışın ancak Saruman ve Karanlıklar Efendisi yenildiği takdirde mümkün olacağını söyledi. Amacına ulaşamayan Saruman bu kez Gandalf’a döndü ve güçlerini birleştirerek beraberce dünyanın düzensiz­liğini iyileştirmeyi önerdi. Arif de Saruman’a, ya aşağıya gelip kendile­rine katılmasını ya da Orthanc’ta hapis kalmasını teklif etti. Saruman çok hiddetlendi ve onlara katılmayı reddetti. Bunun üzerine Gandalf onun âsâ­sını kırdı ve onu arifler divanından azletti. Süvariler, Saruman’ın yenil­gisini görmüş ve sesinin büyüsünden kurtulmuşlardı. Orthanc’tan tam ayrıla­cakken Solucandil’in yukardaki pencerelerden birinden, Gandalf’a isabet et­tirmek amacıyla attığı kristal bir küre, merdivenlerden yuvarlanarak yere düştü. Pippin onu yerden alıp, Gandalf’a verdi. Bu ‘billur top’un çok önemli bir nesne olduğu belli idi. Sonra Grup, Entler’le birlikte orada ka­lıp Saruman’ın Orthanc’tan kaçmasını önleyecek olan Ağaçsakal’a veda etti ve yola çıkmak için hazırlandı.

11 Palantír

Gandalf ve yol arkadaşları ile Kral ve süvarileri Edoras’a gitmekten vaz­geçmiş ve atlarını Miğfer Dibi’ne sürmeye başlamışlardı. O gece vadinin bi­timindeki geniş bir alanda kamp kurdular. Pippin Solucandil’in Orthanc’tan fırlattığı zaman eline almış olduğu kristal küreyi çok merak ediyordu. Küre garip bir biçimde onu çekiyordu. Herkes uyuduktan sonra kalkıp, gizlice onu Gandalf’ın kolunun altından aldı. İçine bakma isteğine karşı koyamadı ve bir süre baktıktan sonra bir çığlık atarak bayıldı. Kampta herkes uyanmış ve etrafına toplanmıştı. Gandalf ona taşla ne yaptığını, içine bakınca ne gördüğünü sordu. Pippin Karanlık Kule’yi, kule etrafında uçuşan dokuz tane yarasa gibi kuşu gördüğünü ve Sauron tarafından sorguya çekildiğini söy­ledi. Anlattıklarından Sauron’un taşın hâlâ Orthanc’ta bulunduğuna ve küçük hobbitin de Saruman’ın esiri olarak kulede tutulduğuna inandığı anlaşılı­yordu. Sauron Pippin’e, Saruman’a kendisini almak için birini göndereceğini söylemesini emretmişti. Gandalf bu taşın, eski dönemlerde kralların birbi­rinden uzaktayken haberleşmelerini sağlayan yedi palantír’den biri olduğunu söyledi. Böylece Saruman’ın Karanlık Efendi ile nasıl iletişim kurduğu da anlaşılmış oluyordu. Gandalf taşı, hem saklaması hem de gerçek sahibi ol­duğu için Elendil’in varisi Aragorn’a sundu. Bu olaydan sonra Sauron’un za­man kaybetmeyeceğini düşündüklerinden hemen Miğfer Dibi’ne doğru ilerlemeye karar verdiler. Tam bu sırada üstlerinden siyah bir gölge geçti. Gölge, ar­tık kanatlı korkunç yaratıklara binen Nazgûller’den biri idi ve görünüşe göre nehri geçmiş, Isengard’a gidiyordu. Gandalf diğerlerini uyarıp, vakit kaybetmeden yola koyulmalarını söyledi. Kendisi de, Pippin’i yanına alarak, Minas Tirith’e doğru Gölgeyele’yi büyük bir hızla sürmeye başladı. Artık tehlikeden değil, daha büyük bir tehlikeye doğru kaçıyorlardı.
2. BÖLÜM
1 Sméagol’ün Ehlileştirilmesi

Bu arada Frodo ve Sam, Emyn Muil’in yalçın tepeleri üzerinden yollarına de­vam etmeye çalışıyorlardı; fakat dik yamaçlar geçmelerine pek olanak vermi­yordu. Dördüncü günün sonunda geçiş yapabilecekleri bir yarık buldular. Frodo aşağıya doğru inmeye başladığı sırada, yükseklerden korkunç bir çığ­lık sesi geldi. Büyük ihtimalle bu, artık kanatlanmış olan Nazgûller’den biriydi. Sesi duyduğu zaman Frodo dehşetten, biraz aşağıdaki düzlük bir yere kayıp düştü. Sam, Lorien Elfleri’nin kendisine verdiği ipi kullanarak Frodo’yu kurtardı. Sonra ikisi de ipin yardımıyla aşağı indiler. Peşlerinde olduğunu tahmin ettikleri Gollum’a çok net bir işaret olacağı için ipi orada bırakmak istemiyorlardı. Ne yapacaklarını tartışırlarken, ip bir şe­kilde bağlandığı yerden çözülüp, düştü. Geceyi rastladıkları bir kayanın dibinde geçirmeye karar verdiler. Az sonra Gollum yakınlarındaki bir yamaç­tan aşağı inmeye başladı. Bir örümcek gibi çevik ve sinsi bir biçimde uçu­rumun dibine yaklaştı ama son adımda, tutunacak yer bulamayıp düştü. Sam onun düşüşünden faydalanıp, üzerine atıldı ama Gollum ani bir hareketle kollarını Sam’e dolayıp, omzunu ısırdı. Neyse ki Frodo yardımına yetişti ve Gollum’u etkisiz hale getirdi. Gandalf’ın öğüdünü dinleyen Frodo, Gollum’u öldürmekten vazgeçti. Hatta onu, Mordor’a giden yolda onlara yol göstemeye ikna bile etti. Fakat kısa bir süre sonra Gollum kaçmaya çalıştı. Frodo ve Sam onu yakalayıp, elf ipiyle bağladılar. İpi elfler bükmüş olduğundan Gollum’a çok acı veriyordu. İpi çözmeleri karşılığında Gollum, bir daha kaçmaya yeltenmeyeceğine Yüzük üzerine yemin etti. Böylece onu çözdüler ve ay yükselirken, üçü birlikte dere yatağı boyunca, bataklıklara doğru iler­lemeye başladılar.

2 Bataklıklardan Geçiş

Gollum’un rehberliğindeki hobbitler, Mordor’un Kara Kapılar’ına doğru ağır ağır yol alıyorlardı. Orklar’ın cirit attığı açık araziden gitmeleri tehli­keli olacağı için, Gollum onları bataklıktan geçen ve az bilinen bir yoldan götürecekti. Dere yatağının bitimine ulaştılar ve İkinci Çağ’ın sonundaki Nihai İttifak’ta, Karanlıklar Efendisi ile yapılan savaşta ölmüş olan as­kerlerin gömüldüğü Ölü Bataklıklar’dan geçmeye başladılar. Gece inerken ga­rip ışıkların yandığı bu uğursuz arazide, bataklığın dibinde yatan ölülerin yüzleri de seçilebiliyordu. Gollum onlara ışıklara ve Ölü Yüzler’e bakmama­larını tembihledi. Bataklığın sonlarına doğru üzerlerinden uçan bir Nazgûl, Gollum’u dehşete düşürdü. Yüzüktayfları belki de Yüzük’ün varlığını ve yak­laştığını hissediyorlardı. Bu arada Mordor’a yaklaştıkça Yüzük Frodo’ya daha da ağır gelmeye başlamıştı. Kara Ülke’yi çevreleyen dağlara, Mordor’un önünde uzanan terkedilmiş, boş topraklara vardıklarında Gollum’la yola çı­kışlarının beşinci günüydü. Herşeyin çürüdüğü, hiçbir canlının hayat bula­mayacağı o ıssız ve virane topraklar morallerini bozmuştu. Zar zor bulabil­dikleri bir çukurda günü geçirirlerken Sam, Gollum’un içinde iki farklı ki­şiliğin hakimiyeti ele geçirmek için savaştığını farketti: İyi kalpli Sméagol ile kötü kalpli Gollum. Yüzük’ü ele geçirmekle ilgili bu iç hesap­laşmada Gollum diğerine üstünlük sağlıyor gibiydi. Karanlık çökmeye başla­dığında Kapı’ya doğru ilerlediler. Nazgûl üç kez üzerlerinden geçti. Gollum korkup, geri dönmek için yalvardıysa da, Frodo’nun kesin talimatıyla on­larla birlikte ilerlemek zorunda kaldı.

3 Kara Kapı Kapalı

Ertesi gün sona ermeden Grup Mordor’un Kara Kapısı’na varmıştı. Kapı, iki kenarında yükselen kuleler olan Mordor’un Dişleri ile korunuyordu. Bunlar uzun zaman önce Gondor’lu İnsanlar tarafından yapılan ama daha sonra Sauron’un güçlerince istila edilmiş olan iki yüksek kuleydi. Sauron’un ge­leceğini bilmediği veya giriş için gereken parolayı söyleyemeyen hiç kimse Kapılar’dan geçip, Mordor’a giremezdi. Hobbitler Kapı’dan geçemeyeceklerini anlamış, ümitsizlik içinde bekliyorlardı. Bu arada bir sürü savaşçı, çok büyük bir ork ordusu, kapıya giden yollarda ilerlemekteydi. Doğudan ve Batı’dan gelen sayısız ordu da Mordor’a giriyordu. Birden Gollum, eğer Frodo doğrudan Kara Kapı’dan geçecek olursa “Kıymetlisi”ni tamamen yitire­ceği korkusuyla daha önce kullanmış olduğu başka bir yol önerdi. Tarifine göre, önce güneye, terkedilmiş şehir Minas Ithil’e kadar gidecek, daha sonra da Cirith Ungol geçidine ulaşacaklardı. Gerçi yüksekteki bu geçit hakkında korkunç söylentiler vardı ama hobbitler bundan habersizdiler. Gollum’a göre o yolda dikkat çekmeden ilerleme şansları daha fazlaydı ve Karanlık Efendi Göz’ünü öncelikle Ulu Nehir boyuna diktiği için, eski hisar çevresi çok da iyi korunuyor olamazdı. Gollum Mordor’dan “kaçış”ı sırasında o yolu kullanmıştı ama anlattıklarından bu kaçışın Sauron tarafından bilin­diği, hatta bilhassa tertiplendiği çıkarılabilirdi. Frodo, ufak bir tered­dütten sonra, bu planı kabul etti.

4 Baharatlar ve Tavşan Yahnisi

Güneye doğru, mümkün olduğunca hızla ilerleyerek, Ithilien’e ulaştılar. Bu­ranın ılıman bir iklimi ve ağaçlar ile çeşitli otlardan oluşan bir bitki örtüsü vardı. Anlaşılan Sauron bölgeyi yeni zaptetmiş ve henüz harap edeme­mişti. Günü geçirmek için, eğreltiotlarının oluşturduğu bir yarığa yerleş­tiler. Sam artık erzakları konusunda ciddi endişeler duymaktaydı. Yiyecek olarak sadece lembas kalmıştı, o da onlar Orodruin’e varana kadar zar zor yetecek gibiydi. Ayrıca günlerdir sıcak bir ev yemeğinin hayalini kuru­yordu. Sonunda kendisine yiyecek aramaya çıkan Gollum’dan hobbitlere uygun birşeyler avlamasını istedi. Gollum da az sonra bir çift yavru tavşanla geri döndü. Sam hemen oracıkta bir tavşan yahnisi yaptı. Üstelik Shire’dan beri sırtında taşıdığı kap kacağının işe yaramasından da çok memnun gözükü­yordu. Yemeklerini bitirdikten sonra, Sam kapları yıkamaya gittiğinde ateşi söndürmeyi unuttuğunu farketti. Tam bu sırada ateşten çıkan dumanları ve yahninin kokusunu alan dört Gondor’lu asker, hobbitlerin çevresini sardı. Askerlerden biri Minas Tirirth’li komutan Faramir’di. Frodo yolculuklarıyla ilgili birkaç şey söyledi, Boromir’den ve onun Ayrıkvadi’ye getirdiği bil­meceden bahsetti. Faramir bununla çok ilgilendi ve hobbitlerin yolculukları hakkında doğruyu söylediklerine ikna oldu. Fakat önce Karanlık Efendi’nin hizmetine geçen ve Mordor’a doğru ilerleyen bir grup Harad’lı insanı pusuya düşürmesi gerektiğinden, iki adamını onların yanında bırakarak savaşmaya gitti. Frodo ve Sam muhafızlarla konuşurken, uzaktan boruların ve çarpışamanın sesleri duyuldu. Saklandığı yerden savaşı izleyen Sam, o anda eski Shire tekerlemelerinde adı geçen ama hayatında hiç görmediği bir yara­tıkla, bir ev kadar büyük, gri renkli bir hayvanla, karşılaştı: Bir Fül idi bu.

5 Batı’daki Pencere

Akşamüstü Faramir, sağ kalan adamlarıyla birlikte geri döndü ve Frodo’yu bir süre sorguya çekti. O, Boromir’in kardeşiydi ve Frodo’nun anlattığı hi­kayedeki bazı eksik noktalar onu şüphelendirmişti. Çünkü Boromir’in cesedi­nin içinde yattığı bir kayığı Ulu Nehir’de görmüştü. Ama borusu kayığın içinde değildi. Faramir ayrıca Boromir’in belindeki zarif kemeri de farketmişti. Aradan bir zaman geçtikten sonra ise boru iki parça halinde kıyılara vurmuştu. Bu bilmece gibi gelişmeler sonunda Faramir, Frodo ve Sam’in kendisiyle gelmesine karar verdi ve onları gizli sığınaklarına gö­türdü. Yol boyunca da kâh Isildur’un felaketinden, kâh Boromir’den, kâh düşlediği gelecekten bahsetti. Frodo’nun birşeyi gizlediğini anlıyor ama onu zorlamak istemiyor gibiydi. Sığınağa giden yolun son kısmında hobbitlerin gözlerini bağladılar. Gözlerini açtıklarında Batı’ya bakan bir kapı eşiğinin önündeydiler. Kapı, ince bir perde gibi görünen minik bir şe­lalenin ardındaki mağaraya açılıyordu. Hobbitler orada uzun bir aradan sonra mükellef bir ziyafet çektiler. Yemeğin ardından Faramir onları mağarının gerisinde bir girintiye götürerek, konuşmaya devam etti. Her za­man kazanmak isteyen ve çok güçlü bir savaşçı olan Boromir’in aksine Faramir savaştan çok hoşlanmayan, eski öykü ve geleneklere, özellikle de elflere ilgi duyan, bilgece bir adamdı. Onlarla uzun uzun konuştu; Minas Tirith’i ve geçirdiği savaşları, Gondor’un tarihini, Rohirrimler’le yapılan işbirliğini, savaşlarla güçlendiklerini ama irfanlarının gelişemediğini an­lattı. Frodo da ona Yüzük Kardeşliği’nin yolculuğundan, atlattıkları badi­relerden -Yüzük meselesinden kaçınarak- bahsetti. Konu Elflere ve Lórien’e geldiğinde, Sam Yüzük’ü ağzından kaçırıverdi. Frodo ve Sam korku içinde beklerken, Faramir sözünün eri bir kişi olduğunu gösterdi ve Yüzük’ü değil almak, görmek için bile bir girişimde bulunmadı.

6 Yasak Havuz

Gecenin ilerleyen saatlerinde Gollum sığınağın yakınlarındaki havuzda gö­rüldü. Oranın gizli bir yer olduğunu bilmeden ve başına gelebileceklerden habersiz, balık avlıyordu. Gondor’un kurallarına göre mağaralara izinsiz yaklaşan kişinin cezası ölümdü ama Faramir Frodo’yu uyandırıp, onun fikrini almayı tercih etti. Frodo bu yaratığı tanıdığını ve onu kendilerine yol gösterdiğini açıklayıp, onu öldürmemelerini istedi. Faramir onun özgürce arazide dolaşmasını istemiyordu; o yüzden Frodo gidip, onu yanına çağırdı. Tam bu sırada muhafızlar Gollum’u yakalayıp, gözlerini bağladılar ve mağa­raya getirdiler. Faramir onu sorguladı ve bir daha mağaralara hiç gelmeye­ceğine dair yemin etmesini istedi. Sonra Frodo ve beraberindekilerin Gondor’da bir yıl bir gün süreyle serbestçe dolaşmasına izin verdi. Gollum’un içindeki kötülüğün artmakta olduğunu hissederek, bunu Frodo’ya söyledi. Ayrıca Cirith Ungol’a gideceklerini öğrenince de, oranın lanetli ve tehlikeli bir yer olduğu, çok dikkat etmeleri gerektiği konusunda onları uyardı.

7 Kavşağa Yolculuk

Sabah, kahvaltıdan sonra Faramir hobbitlerin her birine, bulma ve geri dönme erdemleri olan kalın birer değnek ve bir miktar erzak verdi. Sonra Gollum’u da yanlarına alarak, Faramir önlerinde olduğu halde, sığınaktan ayrıldılar. İki gün Ithilien ormanı içinden güneye doğru ilerlediler ve Minas Ithil’den Osgiliath’a giden yolun kalıntılarına ulaştılar. Gollum daha hızlı gitmekte acele ediyordu, içinde bulundukları tehlikeden dolayı gergindi. Çok az dinlenerek Osgiliath’dan, kuzey-güney yoluyla kesişen Kav­şak’a doğru doğuya döndüler. Ertesi gün Mordor’dan bir karanlık yayılmaya başladı. Adeta gün doğmadı ve sanki hep şafak sökermiş gibi bir alacakaran­lık kapladı ortalığı. Bu arada uzaktan gök gürültüsü veya davul gümbürtü­süne benzer sesler duymaya başlamışlardı. Sonunda Kavşak’a vardıklarında, büyük bir kral heykelinin, vahşi ellerce tahrip edilmiş olmasına rağmen, hâlâ orada durduğunu gördüler. Güneş bulutla kapanmadan önce, koparılıp yere atılmış olan kralın başı çevresindeki otlar, güneşin ışınlarıyla bir taç gibi parıldadılar ve bu görüntü Frodo’ya yeni bir umut aşıladı.

8 Cirith Ungol’un Merdivenleri

Yolcular, karanlıklar içindeki Minas Morgul kentini geçtiler. Frodo Yü­zük’ün kendisini oraya doğru çektiğini hissetti ve ancak Sam’in sayesinde bu isteğe karşı koyabildi. Fakat Yüzük gittikçe ağırlaşıyordu ve Frodo bu yükün altında eziliyordu. Tam tekrar yola koyulacaklarken şehrin kapıları açıldı. İçinden Yüzüktayfları’nın komutanı tarafından bizzat yönetilen ve Gondor’a doğru ilerleyen devasa bir ordu çıktı. Frodo, Yüzük’ü takmamak için büyük bir irade savaşı verdi. Sonunda ordunun tamamı köprüyü geçti­ğinde onlar da uzun ve dik merdivenleri tırmanmaya başladılar. Onu daha uzun ama daha az dik olan başka merdivenler izledi. Yüksekte, yönelmekte oldukları geçidi ve geçitteki gözetleme kulesini farkettiler. Devam etmeden önce biraz dinlenmeye karar verdiler ve kuytu bir yere oturdular. Frodo ve Sam konuşurken Gollum uzaklaşmıştı. Sonra ikisi de uyuyakaldılar. Sam uyan­dığında Gollum Frodo’nun üstüne doğru eğilmişti. O anda kötü bir niyeti ol­mamasına rağmen Sam Gollum’a hiç güvenmiyordu. Hemen Frodo’yu uyandırdı. Frodo Gollum’a, anlaşmanın sonuna geldiklerini ve isterse özgür olduğunu söyledi. Çünkü bundan sonrasını Sam’le birlikte gidebileceklerdi. Ama Gollum kendisi olmadan geçidin tepesine ulaşamayacaklarına onları ikna etti ve üçü tekrar yola koyuldular.

9 Shelob'un İni

Gündüz mü gece mi olduğunu anlayamadıkları bir havada yola devam ettiler. Kısa bir süre sonra, büyük bir dağ duvarına rast geldiler. Duvarın dibinde bir mağaranın ağzı vardı. Ardındaki tünelden çok iğrenç bir koku geliyordu. Nerdeyse Moria’dan da karanlık olan geçidin içine doğru ilerlediler. Tünel çok uzundu ve arada sırada yan yollara açılarak, daha da yukarılara gidi­yordu. Gollum’un birkaç adım gerisinde yürüyen hobbitler kokunun, yan yol­lardan birine yaklaştıkları zaman daha da ağırlaştığını hissettiler. Orayı geçince hava biraz iyileşti ve sonunda ana tünelin bir çatal yaptığı yol ağzına ulaştılar. Gollum ortada yoktu. İki yoldan birinin girişini bir kaya kapatmıştı. Mecburen diğer yolu tutmaya karar verdiler. Tam bu sırada arka­larında hırıltıyla fokurdama arası bir ses duydular. Karanlıkta hiçbir şey göremiyorlardı ki, Sam Galadriel’in armağanı olan Yıldızcamı’nı hatırlattı Frodo’ya. Frodo, arkasından yaklaşan bir sürü minik gözden oluşmuş iki kü­meye doğru, bir elinde ışık, diğerinde Sting olduğu halde, ilerledi. Gözler ışıktan rahatsız olmuştu ve gölgelerin içine çekildi. Fırsattan yararlanan hobbitler çabucak koştular ve çıkışın dev bir örümceğin olması muhtemel sıkı bir ağ ile kapatılmış olduğunu gördüler. Frodo kılıcıyla ağı parçaladı ve birkaç adım ötedeki geçide doğru koşmaya başladı. Sam arkasından geli­yordu ve tabi ki tünelde gördükleri yaratık da: Shelob’du o; dev bir dişi örümcek. Asırlardır orada yaşayan, tünelden geçenlerle beslenen ve Sauron’un da varlığından haberdar olduğu bir Gözcü. Gollum onunla pazarlık yapmış ve kendisine yiyecek getireceğine söz vermişti. Hobbitlerden arta kalanlar arasında, Shelob’un umursamadığı “kıymetlisi”ni bulmayı umuyordu. Frodo ve Sam geçidin yukarısına doğru koşarken, Shelob da yan yolların bi­rinden çıktı ve Frodo’nun peşinden koşmaya başladı. Sam tam beyine yardım edecekken Gollum tarafından engellendi. Oracıkta Gollum’la boğuşmaya başla­yan Sam, tam ona son darbeyi vuracakken, Gollum tünelin içine kaçtı. O da zaman yitirmeden Frodo’nun arkasından seğirtti.

10 Efendi Samwise’ın Seçimi

Sam patikaya geri döndüğünde Shelob’u Frodo’nun vücudunun üstünde buldu. Kızgınlıktan deliye dönmüştü ve hiddetle dev örümceğe saldırdı. Sting’i de eline aldı ve Shelob’un bir gözüne sapladı. Sonra karnının altına girdi ve Shelob kendini bütün ağırlığıyla Sam’in üzerine bırakırken, Sam’in dik tut­tuğu kılıç, Shelob’da derin bir yara açtı. Bu acıya dayanamayan dev örümcek deliğine kaçtı. Sam hemen Frodo’nun yanına koştu. Shelob onu zehirli iğne­siyle sokmuştu. Hiçbir yaşam belirtisi görünmüyordu. Umutsuzluk içinde kıv­ranan Sam ne yapacağını düşünmeye başladı. Sonunda “mesele”yi kendi başına halletmeye karar verdi. Frodo’nun kılıcını, Galadriel’in Işığı’nı ve Yü­zük’ü aldı. Birkaç adım atmıştı ki, Orkların ayak seslerini duydu. Korkuya kapılarak Yüzük’ü taktı. Orklar Frodo’yu bulduktan sonra da onları takip etmeye başladı. İki ayrı gruptan olduklarını farkettiği Orklar’ın konuşma­larını anlayabiliyordu. Büyük ihtimalle bu Yüzük’ün bir marifetiydi. Grup­lardan biri tepedeki gözetleme kulesinden, diğeri Minas Morgul’dan geli­yordu. Orklar, Frodo’yu aldılar ve onu tünele taşıdılar. Sam de arkaların­dan yetişerek, takip etmeye başladı. Biraz önünde yürüyen iki grubun komu­tanlarının konuşmalarını dinliyordu. Sözlerinden Frodo’nun aslında hâlâ ya­şıyor olabileceğini anladı. Ayrıca Minas Morgul’lu komutan tutsağın yalnız olmadığını da tahmin ediyor ve etrafta dolaştığını sandığı savaşçı konu­sunda tetikte olmalarını öneriyordu. Konuşarak ilerleyen ve Frodo’yu kule­nin tepesinde esir tutmayı planlayan Orklar, iki kanatlı geniş bir kapıdan girdiler ve Sam daha geçemeden kapıyı sürgülediler







LEGOLAS :?
İsminin anlamı: Yeşil yaprak
Irkı : Sindarin Elfi
Ölüm tarihi : 120 D.Ç.'da denizin ötesine geçti
Kuyutormna ın Sindar Elf Kralı thranduil in oğludur.Yakışıklılığı ve üstün ok atma becerisiyle dikkat çeker.Elfler arasındaki en güçlü savaşçılardan biridir.Önceleri babası onu Gollum u bulması için görevlendirdi ama Legolas ,yüzyıllardan beri kimseye gözükmeyen ,saklanmayı çok iyi beceren Gollumu bulmayı başaramadı.Daha sonra Güneşin Üçüncü Çağının 3019. yılında Legolas, Elrond tarafından yüce divana çağrılarak Yüzük Kardeşliğinin bir üyesi oldu.Keskin elf gözleri, ormanlık alanlardan edindiği deneyimleri ve ölümcül yayı, hızı ve zekası ile, Kardeşliğe büyük yararı dokundu.Legolas, arkadaşı Cüce Gimli ile birlikte Ölümsüz Topraklara doğru yelken açtı.
Direk Kitap Çevirsi Olarak Söylersek:

Legolas Yeşil Yaprak(Greenleaf)Kuyutorman(Mirkwood)Elflerinin Prensiydi.Soylu Elf Ailesinin asi çoğuydu.Dedesi Oropher,Son İttifak(Last Alliance)Savaşında Gil_Galad ile birlikte savaşmış ve ölmüştür.Babası Thranduil elf Kralıdır.Bilboyla birlikte macera için gezen 13 cüceyi Yalnız Dağda(Lonely Mountain) yakalamşıtır.Gimli bu olayı hiç unutmamıştır.

Kayıtlar Legolas'ın dış görünümüyle ilgili 2 şey söyler:Yeşil gözlü ve kahverengi saçlı , diğer bir yandan filmde gördüğümüz üzere sarı saçlı ve mavi gözlü.Legolas 183 cm (6feet) uzunluğundadır.Hiç şüpe yoktur ki Orta Dünyada ki en iyi okçulardan biridir.El çabukluğu ve nişancılığıyla Yüzük Kardeşliğine çok katkıda bulunmuştur










ARAGORN:

Aragorn, 3. Çağın 1 Mart 2931 yılında, Arathorn ve Sarışın Gilraen’nin oğlu olarak doğdu. Henüz iki yaşındayken babası orklar tarafından öldürüldü ve Dundedain’in Efendisi ve Isildur’un son varisi oldu. O ve annesi Ayrıkvadi’de Elrond’un bakımına alındılar.

Mirasını Dunedain’in düşmanlarından saklamak için Aragorn Ayrıkvadi’de, umut anlamına gelen Estel adıyla tanındı. Tam yirmi yaşına gelmeden ve Lord Elrond'un oğullarıyla çıktığı maceralarda yiğitliğini kanıtladıktan sonra ona gerçek neslini ve ismini açıkladılar. O zaman Elrond ona Isildur’un varislerinin nesilden nesile taşıdığı aile yadigarları olan Barahir’in Yüzük’ünü ve Elendil’in Kılıcı Narsil’in kırık parçalarını verdi. Ama Annuminas’ın Asası’nı, Onu kazanana kadar alıkoydu.

Ertesi gün Aragorn Ayrıkvadi’nin bahçelerinde gezinirken Arwen’le karşılaştı ve hemen onun güzelliğine, kadim bilgisine aşık oldu. Ama Arwen’e olan aşkı birçok yıl karşılık bulamadı. Çünkü Arwen yüzyıllar yaşamış bir elf, Aragorn ise henüz daha çok genç olan bir ölümlüydü. O zaman Ayrıkvadi’den ayrıldı ve otuz uzun yıl süren Orta Dünya’nın yabanındaki yolculuğuna başladı. Bu zaman süresince Sauron’a ve neden olduklarına karşı çalıştı.

Bu yıllar sırasında Gandalf’la dost oldular ve Rohan Hükümdarı ile Thorongil diye bilindiği Gondor’a gizlilik içinde hizmet etti. Hizmetleri onu uzak Batı’ya ve Sauron’nun hizmetkarlarının yollarını öğrendiği Doğu’ya getirdi.


Gondor’dayken Umbar’a doğru küçük bir filoya liderlik etti ve orada korsanların birçok gemisini yaktı ve kişisel olarak Liman Kaptanı’nı yıktı.

Kırkdokuz yaşına geldiğinde Aragorn, Elf Krallığı Lothlorién’de dinlenmek istedi. O bilmemesine rağmen Arwen bir süreliğine orda kalıyordu ve tekrar karşılaştılar. Aragorn, geçen uzun yıllar boyunca büyük bir endam ve güce erişmişti ve bir Elf Beyi gibi görünüyordu. Arwen sonunda aşkına döndü ve Yazortası Arifesi’nde, Cerin Amroth tepesi üzerinde bağlılıklarına dair birbirlerine söz verdiler. Ve aşkının göstergesi olarak, Aragorn Arwen’e Barahir’in Yüzük’ünü verdi.

Her ne kadar Elrond buna çok üzülse de, Aragorn ve kızı arasındaki sözü duyduğunda sessiz kaldı. Bir yarı-elf olması ve erkek kardeşini 2. Çağda bir ölümlü olarak kaybetmesi, bu aşkın sadece büyük bir kederi doğuracağını bildiriyordu.

Kızının bir insanla evlenmesini kabul etmedi, bu insanlarin en büyüğü Aragorn olsa dahi, ta ki Gondor ve Arnor kralı oluncaya kadar. Kızının ölümsüzlüğünü bundan daha az bir şey için feda etmesine izin vermek istemiyordu. Böylece Aragorn yabana döndü ve aslinda krallikta gözü olmamasina rağmen Dunedain tarafından kaybedilen krallığı tekrar ele geçirmek için araştırmalar yaptı.

Birçok yıl dolaştı durdu, ta ki 3. çağın 3001 yılında Gandalf’ın gelip ondan Gollum’un aranıp yakalanmasında yardımını isteyene kadar. Av uzun ve görünüşte umutsuz olduğunu kanıtladı. 3. Çağ 3009 yılı gelmeden tekrar aradığı sırada, o zamanlar Anduin Vadisi ve Kuyutorman'ı arıyordu, bütün yollar onu Mordor sınırına götürdü. Sonunda 3. Çağın 3017 yılında onu Ölü Bataklıklar’da yakaladı ve Gandalf’ın onu sorguladığı Kuyutorman’daki Thranduil’e götürdü.

Daha sonra Aragorn, Yolgezer olarak bilindiği Eriador’un yabanında, bir kolcu olarak birçok yıl geçirdi. O sıra daha sağlamlaştı,ormanda yaşamasını bilen biri oldu. O günlerin en usta avcısı haline geldi ve düşmanlarının tuzaklarından kaçmakta daha da ustalaştı. Yüzlerce millik alanı ve buralarda yaşayan insanların hemen hepsini çok iyi biliyordu. Yüzük Savaşı’ndan bir yıl önce, zamanının çoğunu Shire sınırına gözcülük ederek geçirdi.



Gandalf’ın onu Frodo’nun seyahati hakkında bilgilendirdiği için, Gildor’un uyarısıyla Hobbitlerin Shire’dan ayrıldıklarını öğrendiğinde, onları Bree’de kendisine yetişene kadar bekledi. Onlara Kara Süvarilerin saldırılarından korunmalarında yardım etti ve sonra Bree ve Ayrıkvadi arasında uzanan uzun yol boyunca sahip olduğu tüm bilgi ve birikimi tüm zorluklara ve Kara Süvarilere karşı kullandı.

Weathertop’da Karasüvarilerin saldırısını geçiştirdi ve kadim iyileştirme tekniklerindeki engin bilgisini kullanarak, Athelas’ı buldu ve Frodo’nun yarası için kullandı. Sahip olduğu kolcu özellikleri, Weathertop ve Ayrıkvadi arasındaki zor yolculukta ne kadar önemli ve gerekli olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Ayrıkvadi’de Elrond’un Divanı’na katıldı ve Yüzük Kardeşliği’nin bir üyesi seçildi. Ama kardeşliğin diğer üyeleri yolculuk için dinlenip, hazırlanırken O, Elrond’un Oğullarına katılarak, Tharbad’ın uzak Güneyindeki Greyflood Nehrindeki görevlerine öncülük etti. Döndüğünde, Elendil’in Kılıcı, Narsil’in kırılmış parçaları tekrar dövüldü ve Aragorn ona Batı’nın Ateşi anlamına gelen Anduril adını verdi.

Caradhras’ta, Kızılboynuz geçidinin kullanılması imkansızlığını kanıtladığında, Aragorn, daha önce bir kez oraya girdiğinden, Moria’nın kullanılmasına karşı çıktı. Ama Gandalf’ın liderliğine boyun eğdi. Büyücü Khazad-dum Köprüsü’nden düştüğünde, Aragorn kardeşliğin lideri oldu, onları hemen Lothlorién’de güvenliğe götürmek istedi.

Lorién’den sonra Gandalf’ın amacının ne olduğunu bilmediklerinden, Aragorn grubu botlarla Parth Galen çayırlarına, Amon Hen, Görme tepesinin altına getirdi. Görme tahtında grubun geleceğini düşünüp taşındığı sırada, bir ork kuvveti onlara saldırdı. Frodo ve Sam kaçtılar ama Merry ve Pippin esir alındı. Ve ne yazık ki Boromir öldürüldü. Aragorn Gondorlu Adamı kurtarmak için geç kalmıştı ve bu yüzden Amon Hen’e tırmanmasından çok büyük bir pişmanlık duydu.

Boromir’in bedenini Anduin’in sularına bıraktıktan sonra, yakalanmış Hobbitleri kurtarmak için Rohan Otlaklarında bir kovalamacaya başladı. Üç avcı günlerce yarıştı ama Isengard’a doğru koşan orklara yetişemediler. Onun yerine Eomer’le karşılaştılar ve sonunda Gandalf Ak Süvari olarak geri döndü. Büyücü onlara Hobbitlerin Ağaçsakal’la birlikte güvenlikte olduklarını söyledi ve kendisiyle birlikte Edoras’a gelmelerini istedi.

Aragorn Helm’s Deep savaşında, surlarda tek başına düşman ordusuyla karşı karşıya gelerek ve birçok ork öldürerek çok cesur bir savaşçı olduğu kanıtladı. Palantir 'in geriye alınmasından sonra Hornburg Kulesine geri döndü ve taşın gerçek kullanıcısı olarak onu kendi isteği doğrultusunda kullandı ve kendini Sauron’a gösterdi. Ayrıca Aragorn Palantiri Gondor’un Güney Sahillerine yaklaşmakta olan Korsanların filosunu görmek için kullandı. Bu, onun görevi olan Ölülerin Yolu’ndaki seyahatine ikna etti.

Korkusuzca Yol’da ilerledi ve Erech Taşı’nda daha önce Dunadan'a verdikleri sözlerinden Dönen Ölüleri çağırdı. Hayalet Ordu onu Pelargir’e kadar izledi, en sonunda onu geçerek Umbar’ın gemilerini darmadağın ettiler. Aragorn ve limanın insanları gemilere bindiler ve rüzgarın ani değişikliğiyle Anduin’in sularında hızlı bir şekilde Gondor’a doğru yol aldılar.

Aragorn savaşın gidişatını değiştirerek ve çayırların ortasında Eomér’le karşılaşarak, Pelennor Çayırları Savaşının son bölümüne gelmiş oldu. Vekilharç kendisini çağırana kadar Minas Tirith’e kral olarak girmek istemediği için, oraya kolcu şeklinde giyinerek ilerledi. Bir kere hızlı bir şekilde, Faramir, Eowyn ve Merry’nin hayatlarını kurtardığı Şifa Evlerine gitmek için girdi.

Mordor’un Kara Kapısı’nın önünde Aragorn, Sauron’un Ağzı ile tartıştı ve büyücüyü kısa bir azim savaşıyla yendi. Sauron’un Ağzı’nın geriye çekilmesi ve Sauron’un Ordularının Marannon’da dışarı çıkmasıyla, Aragorn ordularını emri altına aldı ve Kartalların yardımı ve tabii ki Yüzük’ün yok edilmesiyle savaş kazanıldı

Sonunda her şey geçmiş, Sauron yok edilmiş ve Kral dönmüştü. Aragorn ve galip gelen ordu Minas Tirith’e döndü ve orada ona Kral Elessar olarak Gandalf tarafından taç giydirildi. Elfçe’de Yolgezer anlamına gelen Telcontari kendisine soyisim olarak aldı. Ardından Arwen ve Elrond geldiler. Elrond ona söz verdiğini yaptı ve Yazortası Arifesi’nde 3. Çağın 3019 yılında Aragorn ile Arwen evlendiler.



Elessar olarak Gondor ve Arnor’un Yeniden Birleşmiş Krallığı’nı uzun süre idare etti. Ve Arwen ona bir erkek çocuk, Eldarion ve birçok kız çocuğu verdi. Ama sonunda, normal insanlardan üç kere daha fazla yaşamıştı, O da yoruldu ve zamanının geldiğini anladı. 4. Çağın 120. yılının 1 Mart’ında, Kralların Evi’nde kendisi için hazırlanmış taş yatağa kendi isteğiyle yattı. Burada Eldarion’a veda etti ve tacı ile Asasını ona verdi. Ve burada, Arwen’e son kez elveda dedi ve bir daha asla uyanmayacağı son derin uykusuna daldı.

Aragorn’a birçok isim verildi, Arwen tarafından Elftaşı, Bree insanları tarafından Yolgezer, Minas Tirith şifacıları tarafından İyileştirici, Bilbo tarafından Dunadan, Bill Eyrelti tarafından Uzunbacak, Eomer tarafından Kanatayak gibi...














GİMLİ:
Gimli Durin Halkından bir cüceydi,Ölümsüz Durin direkt olarak soyundan geliyordu,2.Nain’in küçük oğlu Borin’in dolayısıyla.Borinin oğlu Farin,onun oğlu Groin ve onun oğlu olan Gloin’in oğluydu.Erebor Arayışında çok genç (62) olmasına rağmen,Yüzük Kardeşliğinin tek cüce üyesi olması nedeniyle ünlü oldu.

Gimli,Dale’in trajik yıkımı ve Ereborun Altın Smaug tarafından mahvedilmesinden 190 sene sonra dünyaya Mavi Dağlarda geldi.Erken yaşamı hakkında çok az şey bilinir,(genel olarak genç cücelerin hayatı hakkında az şey bilinir.) ama Thorin ve kafilesine katılması sadece 62 yaşında olması nedeniyle yasaklanmıştı.

Yıllar sonra,Ü.Ç 3017 senesinde,Gimli Sauronun habercisinin Güç Yüzüğü hakkında yoldan çıkarıcı önerilerine tanıklık etti ve tedirgin babasına Ayrıkvadi’ye yoldaşlık ederek hem emekliliğe çekilmiş hırsızı ve aynı zamanda eski bir dostları olan Bilbo’yu uyarmak ve hem de çok daha önemli konular hakkında Elrond’dan tavsiye istemek amacıyla yola çıktılar.Gimlinin gidiş amacı bilinmemektedir,ne Bilboyu tanıyor ne de elfleri o zamandaki herhangi bir cüceden daha fazla seviyordu.Babasının onu sadece Ayrıkvadide bulunma tecrübesini yaşaması için almış olması mümkündür.Sebep ne olursa olsun,Gimli cücelerden bir temsilci olarak Elrond’un divanına katıldı.

Gimli bildiğimiz kadarıyla Elrond’un divanındaki tek genç cüce olarak Yüzük Kardeşliğinin bir üyesi olarak seçildi.Kafilede sadece zırhlı yelek giyerek geniş bir balta taşıdı.Kısa zamanda kendisini kafilede haritaya ihtiyacı olmadığını söyleyerek ve Dumanlı Dağları ayrı ayrı Cüce dilinde isimlerini söyleyerek kendini farklı kıldı.

Gimli,şaşırtıcı bir şekilde Moria’dan geçme konusunda diğerlerinden çok daha fazla Gandalf’a arka çıktı.Bunu belki etkilemiş olan Gimli’nin Uzunsakalların eski krallığını tekrar kurma amacıyla oraya giden kuzeni Balin’in kaderi hakkında merakı ve intikamcı ruhudur.

Legolas ile ilk uyuşmazlığı Durin’in kapılarının önünde Elfler ve cüceler arasındaki dostluğun azalmasının sebebinin kimin suçu olduğu hakkında gerçekleşti.Gandalf hemen müdahele etti,fakat Lothlorien’e kadar gerçekten ikisi arkadaş olmadılar.

Gandalf’a kapıları diğer meraklı kardeşlik üyelerine açıklamakta oldukça yardımcı oldu.Gimlinin yeteneklerini takdir ettiğini ona karanlık tünellerde en önde onun yanında yürümesine izin vererek ve yol kesin olmadığında ondan kısa tavsiyeler alarak gösterdi.

Gandalfın cücenin doğuştan gelen hislerine ve gelişmiş yeteneklerine gerçekten Moria’nın kendisi hakkında bilgileri yerine başvurduğu mümkündür çünkü Gimli hiçbir zaman kendisi Moria’da bulunmadı.

Gimli,Sam’in Moria’nın deliklerden ibaret olduğunu zannetmesine öfkeyle tepki verdi ve onun için Durin’in şarkısını söyleyecek kadar ileri gitti.Gimli Gandalf’a yardımcı olmaya karanlık geçiş boyunca devam etti ve cesur bir şekilde Mazarbul Odasındaki savaşa da yardımcı oldu.Gandalf Balrog’u durdurmak için geride kalınca,Gimli diğerlerini Khazad-dum köprüsü üzerinden geçirtti.

Yine Kheled-zaramın yakınındalarken büyük bir duygulanma göstererek,sadece kardeşlikten sadece Frodoyu yanına alarak görmeye gitti(Sam de onları takip etmesine rağmen.)

Bu Gimli’nin Frodoya özel bir sevgisi olduğunu gösterse de Kafiledeki en önemli kişi olduğundan da olabilir.Yardımcı oluşuna rağmen,Lothlorien’de sadece onun gözlerinin kapatılması gerektiğinde ve diğerleri fikre asgari derecede kabul ettiğinde Kafilenin önündeki en büyük engel oldu.
Tüm kafilenin Altın Orman içinde bu şekilde geçirileceği şeklinde anlaşma yapıldı,Gimlinin tek başına katlanmasını önlemek için.

Bu erken çatışmaya rağmen,tüm kafile içinde Lothloriende yaptığı işlerden dolayı en çok hatırlanan Gimli oldu.Bunun nedeni Yüce Hanım Gimli’nin kederlerine geleneksel cüce dilinden isimler kullanarak sempati kurduğunda kalbi Galadriel’e ve böylece genel olarak tüm elflere karşı yumuşadığı içindir.

Ayrılış sırasında Gimli, Hanım’a onun sevgi ve anlayışını gördüğü için iltifat etmeye yeltendi.İlk denemesinde beceriksiz olmasına rağmen,Galadriel Kafileye hediyelerini verirken kendini farklı kılarak,ondan sadece bir saç telini taşımak için istedi.Galadriel onu kibarlıkla ve kutsamayla verdi,büyük ihtimalle Feanor’un benzeri hediyeyi istediği 4000 sene önceki zamanı 7000 sene önceki zamanı hatırlayarak.Bundan itibaren Gimli Kilittaşıyan olarak tanındı.
Lorienden ayrılırken açık açık ağladı,ve ışığı korktuğu karanlıktan çok daha tehlikeli olarak niteledi.

Gimli Lorienden ayrıldıktan sonra minor bir rol oynasa da hızlı bir şekilde Legolas ile dost oldu,ki bu bile onu cüceler arasında ünlü yaptı.

Gimli ve Legolasın birçok orku katlettiği Kardeşliğin dağılması sırasında,Gimli sessizlikle kalan yoldaşları Aragorn ve Legolas’ın Boromir için rüzgarlara şarkı söyleyerek ağıt yakmasını dinledi,sadece Doğu Rüzgarı kaldı,Gimli ona şarkı söylemedi ve Aragorn da bunu münasip buldu.

Kovalamacanın büyük kısmında eleştirmen olarak görev aldı,kararları genelde Aragorn’a bıraktı.Tuttukları taraf şüpheli olan Rohirrime karşı tavırları oldukça düşmancaydı,özellikle Eomerin Galadriel hakkındaki düşüncesiz yorumlarından sonra.İkisi de gelecek olan zamanda yakın arkadaş olacaklarını bilmiyorlardı,aralarında ateşli sözler geçmiş olmasına rağmen.Üç Avcıya atlar verildikten sonra Gimli ve Eomer barış içinde ayrıldılar,birbirlerine anlaşmak için söz vererek.



Üç Avcılar arasında Gimli Merry ve Pippin’in izlerini ararken en çok etkilenen gibi gözüktü.Gimli Legolas ve Aragorn gibi Saruman olduğunu düşündükleri silahsız yaşlı adamı vurmakta hiçbir isteksizlik göstermedi.Gandalf onlara kendini gösterdikten sonra,Gimli dizleri üzerine düştü.Gandalf elini Gimli’nin kafasına koydu ve cüce Yüzük Macerasında ilk kez güldü.

Gimli’nin hiddeti Kral Theoden’in konağında Orman Hanımını kötüleyerek Solucandil’e yeniden arttı.Gandalf hızla onu sakinleştirdi.

Gimli Ak Dağlar ve Miğfer Dibinden hoşlanmış ve bu ülkenin sağlam kemikleri olduğunu belirtmişti.Aynı zamanda soyundan yüz adama sahip olsa kaleyi yenilmez yapabileceğini de belirtmişti.

Boruşehir Savaşı sırasında,Gimli kapıların dışında Eomer’in hayatını kurtardı.İçeri ve arkadaşı Legolas’a ilk iki orkunu öldürmesiyle Legolas’a övündü.Legolas Gimli’nin katliyle kendi öldürdüğü 20 orku karşılaştırdı ve böylece savaşın kalanı boyunca süren iyi niyetli bir ork-öldürme oyunu başlamış oldu.

Gimli orklar su yolundan orklar sürünerek geçtiğinde onlara ilk saldırandı.Duvarlardan ortalarına kahramanca atladı.Daha sonra liderlik etmeyi su yolunun kapatılmasına yardım ederek sürdürdü.Savaş sırasında Gimli Pırıltılı Mağaralara sürülenler arasındaydı.Bu mağaraların muhteşemliğini görünce çok şaşırmış,Legolası bile buraya getirmişti övücü anlatımıyla.Bu görüş onun hayatını değiştirecekti.

Son öldürme skoru bu savaşta 42 idi,elf arkadaşını 1 sayı ile geçerek.Gimli’nin mizahi yönü ve sevgisi hakkında Merry ve Pippin’i rahatça suyun içindeki enkazda otururlarken selamlayışı bize ipuçları verir.Daha sonra Pippin ona fazla piposunu verdiğinde Pippine oldukça borçlandığını da belirtir.

Arkadaşların yoldaşlığı yeniden dağılmaya başladığında-Gandalf ve Pippin Minas Tirith’e yola çıktı,Theoden ve atlıları Dunharrow’a-Gimli Aragorn’a olan sevgi ve hürmetinden dolayı onunla ve Dunedain Kolcuları,Elrond oğulları ve Legolas ile birlikte Ölülerin Yolundan giderler,Kara Kapı öncesi büyük bir gönülsüzlük gösterse de onu aşağıya götüren düşünce bir elf tarafından yeraltında mağlup edilme düşüncesiydi.

Efsanevi Pelennor Çayırları savaşına Aragorn ve diğer yol arkadaşları ile beraber Kara Gemilerde geri dönerek katıldı ve daha sonra meraklı ve heyecanlı hobbitlere yolculuklarını anlattı.Denizden çok etkilenmiş gibi görünen Legolas için korkmaya başladı,elflere karşı tutumu tamamen değişmişti,tüm zarif halkın Limanlardan gitmesi halinde kalmak zorunda olanlar için Dünyanın ne kadar sıkıcı olacağını belirtmişti.İnsanların sonu hakkında yoldaşından çok daha fazla kuşkuluydu.

Gimli Morannon savaşında savaştı,yaralanmamışların arasından geçerek yaralanmış ama hayatta olan Pippin’i tepenin üstünde yatan ölülerin arasında buldu.Cormallen Çayırlarına arkadaşlarıyla tekrar birleşmek için geri döndü ve orda hepsine büyük bir sevgi gösterdi ona her zaman rakip olan Pippin’e bile.

Aragorn’un taç giydirme töreninden sonra Gimli,Galadriel hakkındaki sözleri hakkında özür dileyen ama aynı zamanda onu dünyanın en zarif ve güzeli olarak kabul etmediğini,Gimli onu tehdit etmeye başladığında Arwen’i daha yukarı koyduğunu söyleyen eski dostu Eomere veda etti.Gimli bundan tatmin oldu.

Geri dönüş yolculuğu sırasında Legolas ile beraber birçok yeri ziyaret ettiler,Fangorn Ormanı ve Aglarond dahil.Erebor’a geri döndüğünde ülkesini savaştan yıkılmış olarak buldu.

Dain Demirayak ölmüş,3.Thorin Taşmiğfer kral olmuştu.Sonuç olarak Parıldayan Mağaralara bir cüce topluluğu getirerek Parıldayan Mağaraların Lordu oldu.Minas Tirith kapılarını mithril ve çelikle yeniden inşa etti,hem Gondor hem Rohan’da büyük işler başardı.,

Aglarond’da çok yaşlı olana kadar yaşadığı varsayılır ve arkadaşı Legolas ile beraber Belegaer üzerinden Valinor’a yelken açtığına inanılır.Orada büyük ihtimalle huzur içinde ölmüştür.

22 Ekim 2009 Perşembe

Bilgisayar Parçaları

ANA KART


Bilgisayarlarda anakart seçimi kasa seçimine göre değişmektedir. Son zamanlarda artık hemen hemen tüm kasalar ATX formunda üretilmektedirler. Mini PC lerin popülerlik kazanmasıyla da Micro ATX formu popüler olmaya başlamıştır. Anakart denilince en çok dikkat edilmesi gereken unsur, yonga setidir. Yonga seti, sistem saati, veriyolu, IRQ, DMA kontrolü, USB ve CPU çalışma değerleri ve anakartta yer alan faaliyetlerin büyük kısmını kontrol eder. Her yeni ilemci ile birlikte yeni yonga setleri piyasaya sürülmektedir. Pentium 4 işlemciler birçok yonga setiyle çalışabiliyor olsalar da Intel i865 ve i875 ürünleriyle, geniş destek sunmaktadır. i875 yüksek performans, i865 ise fiyat/performans imkanı sunuyor. Intel harici SIS, VIA ve ATI'ın P4 uyumlu yonga setleri bulunmaktadır. AMD uyumlu yonga setlerinde ise VIA ve nVidia ağırlıklarını koymuşlardır. VIA KT600 yüksek performans sunmaktadır. Hepsi bir arada çözüm için nVidia'nın nForce 2 yonga seti tercih edilebilir.Yonga seti dışında anakart üzerindeki diğer bileşenlere de dikkat edilmelidir. Günümüzde anakartlar üzerinde grafik, ses yongalarına ve Ethernet denetçilerine rastlanmaktadır. Intel'in i865G yonga setli anakartında bulunan Intel Extreme Graphics 2 grafik işlemcisi GeForce 4 MX440 işlemcili ekran kartına eş performans sunmaktadır. VIA'nın modellerinde görülen S3 Savage grafik yongası performansı pekçok uygulama için yeterlidir ancak performansı Extreme Graphics'den düşüktür. AMD de ise nVidia'nın GeForce serisi işlemcilerini içeren nForce2 yonga setli anakartlar bulunmaktadır.Entegre grafik işlemcili anakartlar normal anakartlardan daha az PCI yuvasına sahiptir ve ofis ve internet PC amaçlı tasarlanmışlardır.

Anakartlarda son günlerde 6 kanal ses, SPDIF ve optik çıkış özellikli ses yongalarına sahip anakartlar yer almaya başlamışlardır. Ses yongalarının kalitesinde Creative başı çekmektedir. 10/100 Mbit bağlantı sağlayan Ethernet denetçileri artık hemen hemen her anakartta görülmektedir. 1000 Mbit bağlantı sağlayan Ethernet denetçili anakart da bulmak mümkündür.

Anakart seçerken teknolojinin gelişim hızı dikkate alınarak seçilmesi gerekir. Örneğin; şu anki anakartların çoğu IDE arayüzünü desteklemektedir. Alacağınız anakartın SATA teknolojisini desteklemesi SATA yaygınlaştığında anakartınızın güncelliğini korumasını sağlar. Ancak SATA denetçisi yonga setine entegre edilmiş olmalıdır. Intel'in i865 ve i875 yonga setlerinde SATA denetçisi entegre olarak yer almaktadır.

Anakartın USB 2.0 arayüzünü desteklemesi son zamanlarda iyice zorunluluk halini almıştır. Anakartda yer alabilecek diğer güzel bir özellik de yonga setini soğutacak bir fanın yer almasıdır. Anakartın işlemci voltajının, fan hızının ve işlemci ısısının yazılımla görüntülenebilmesi güzel bir özelliktir. Anakartda yüksek performans için çift kanal bellek ve DDR 400 desteği aranan özelliklerdendir.

Eski bilgisayarınızdaki bazı parçaları yeni bilgisayarınıza taşımak istiyorsanız, bu kartların veri yollarının yeni anakartınız tarafından desteklenip desteklenmeyeceğine emin olmanız gerekir. Çoğu eski modem, ses ve ağ bağdaştırıcı kart ISA veri yolunu kullanıyorlar.

İşlemci anakarta monte edilmeden önce sıkıştırma kilidi kaldırılmalıdır. Intel işlemcilerde kare şekilli işlemcinin köşesinde eksik bir pin vardır. AMD işlemcilerde ise pin dizilimi farklıdır. İşlemci yerine yerleştirmek için kesinlikle ZORLANMAMALIDIR.

CPU: Central Processing Unit: Merkezi İşlem birimi

İşlemciler bilgisayarların beynidir. Bilgileri bilgisayarın belleğinden alıp işledikten sonra tekrar belleğe yazar. Her işlem çevrim olarak nitelendirilir. Bir saniyede gerçekleşen çevrim sayısı işlemcinin hızını belirtir. İşlemciler yükselen sistem frekanslarına bağlı olarak daha çok veriyi aynı anda işleyebiliyorlar. Belirli kapasitedeki verinin işlenebilmesi için veri akışı geniş olmalıdır. İşlemci çok hızlı olsa bile yeteri kadar veriyle beslenmediği sürece performansı düşer. Çok geniş veri akışına sahip bir sistem, gelen verilerin tümünü aynı anda işleyemezse yine performans düşecektir. Pentium 4 işlemcisi her bir döngü başına 4 veri paketi işleyebilmektedir. 400MHz FSB li P4 işlemcinin veri işleme hızı saniyede 3,2 GB dır. 533MHz FSB'li P4 ün ki ise saniyede 4,2GB'dır. 800MHz FSB'de ise saniyede veri işleme hızı 6,4GB'dır. AMD işlemci ise kuzey köprüsünü işlemcinin içine yerleştirip HyperTransport arayüzünü kullanarak işlemci çekirdeğini, bellek denetçisini ve ön belleğin veri akışını tek elden yapabilmektedir.

Çalıştırılan uygulamaların verileri, önbellekte depolanır. Bu verilere tekrar ulaşılması gerektiğinde işlemci verileri ana belleğe göre çok daha hızlı molan ön bellekten okur. Bilinen ön bellekler L1, L2 ve L3 dür. L3 ön bellekli işlemci yoğun veri akışı olan durumlarda kendini gösterir. Xeon işlemcileri de L3 önbellek kullanmaktadırlar. L2 önbelleği yükseltilse bile FSB yükseltilmedikçe işlemcide kayda değer bir performans artışı olmuyor.

Günümüz teknolojisinde tek işlemciden iki işlemci performansı alabilmek artık mümkün hale geldi. Hyper Threading ile tek bir işlemci sistemde iki işlemci varmışcasına çalıştırılır. Sistemdeki tek fiziksel işlemci iki adet mantıksal işlemci olarak tanımlanıyor ve işleme hazırlanıyor. İşletim sistemi, önce bir numaralı mantıksal işlemciye sonra ikinciye birer thread atıyor. Bu iki thread sistem kaynaklarını paylaşmaya başlıyorlar. Kaynak paylaşımında ise paralel kullanıma müsait donanım birimleri tercih edilir. Performans artışı %30 lara varır.

İşlemci performansını artıran diğer bir gelişme ise 32 bit teknolojisinden 64 bit teknolojisine geçiştir. 16 bitlik bir işlemcide 64 KB bellek adresleme kapasitesine ulaşılıyordu. Günümüzde kullanılan 32 bit işlemciler 4GB'a ulaşabiliyor. 64bit lik bir işlemcide 800MHz e geçilmesiyle 4GB sınırı aşılmıştır ve saniyede 6.4 GB a çıkılmıştır. İşlemcinizin FSB hızını anakarta taktığınızda anlayabilirsiniz. Anakartın BIOS seçeneklerinde görülen işlemci çarpanı (multiplicator), işlemciye özgü bir rakam ve FSB hızı ile çarpıldığında sistem hızı elde edilir.

İşlemci anakarta monte edilmeden önce sıkıştırma kilidi kaldırılmalıdır. Intel işlemcilerde kare şekilli işlemcinin köşesinde eksik bir pin vardır. AMD işlemcilerde ise pin dizilimi farklıdır. İşlemci yerine yerleştirmek için kesinlikle zorlanmamalıdır.

BELLEK


Bilgisayarınızdan alacağınız performans, işlemcinin hızı kadar bellek modülünün kapasitesine de bağlıdır. Bellek modülleri, işlemci ve sabit disk arasında köprü görevini üstlenirler ve veri akışı hızlı bir şekilde gerçekleşir.

Bilgisayarda programlar çalışırken işlemci gereken dosyaları sabit disk üzerinden okumaz. .EXE ya da .DLL gibi dosyalar öncelikle sabit diskten belleğe ulaştırılır işlemci bu dosyaları bellek aracılığıyla kullanır. Bunun nedeni bellek üzerinden yapılan işlemlerin daha hızlı olabilmesidir. İşlemcinin bellek modülleri ile iletişim kurması, sabit diskle iletişim kurmasına oranla 60 bin kat daha hızlıdır. Çalıştırılan her program, belli bir bellek kapasitesine ihtiyaç duyar. İhtiyaç duyulan toplam bellek kapasitesi toplam bellekten büyükse, devreye "virtual memory" yani sanal bellek girer. Yani RAM büyüklüğü yetersiz kaldığında sabit diskin bir bölümü bellek olarak kullanılır. Bu durumda sabit disk üzerinde "swap" adı verilen bir dosya yaratılır. Bellek üzerinde yazılması gereken dosyalar bu dosya altında toplanır. İşlemci önemli dosyalara"swap" dosyası üzerinden ulaşır. Sanal bellek sadece gerekli durumlarda kullanılır ve performansı düşürür. Çünkü sabit diskin erişim hızı bellekten kat kat düşüktür.

Son bilgisayar sistemlerinde en çok karşılaşılan bellek tipi, DDR-SDRAM dir. DDR-SDRAM, bir çevrim içerisinde yükselen ve alçalan noktalardan bilgi okuyabilme özelliğine sahiptir. SDRAM modülü sadece tek bir doğrultuda veri erişimine izin verir. DDR-SDRAM modülü ise verilere aynı anda iki farklı doğrultuyu kullanarak ulaşır.Bu yüzden aynı MHz lik SDRAM e göre DDR-SDRAM hızı iki kat daha fazladır. İlk çıkan DDR-SDRAM modülleri PC1600 adıyla 200MHz lik çalışma hızı ile piyasaya çıkmıştı. Sonradan bunu PC2100 takip etti ve hızı 266MHz'e yükseldi. PC 2100'ün ardından 333MHz hızlı PC2700 ve 400MHz hızlı PC3200 piyasaya sürüldü. Bugün 466Mhz hızlı PC3700 ve 500MHz hızlı PC4000 DDR-SDRAM lere rastlamak mümkündür. DDR-SDRAM ile birlikte son teknoloji RDRAM ler de piyasaya çıkmıştır. İki farklı RDRAM tipi vardır. Bunlar; 1.6 GB'lık bant genişliğ sunan 800MHz hızlı PC 800 ve 2.1GB bant genişliğine sahip 1066MHz hızlı PC1066 dır. RDRAM modüllerinde 184 adet kontak noktası kullanılmaktadır. Çalışma hızları nedeniyle aşırı ısındıklarından, özel soğutucularla çevrelenmişlerdir.

SABİT DİSK


Bilgisayarınızı güncel uygulamalara hazırlamanın ilk yolu doğru sabit disk kullanmaktır. Sabit disk için ilk unsur tabii ki kapasitesidir. Şu an piyasadaki en küçük sabit diskler 20GB depolama alanına sahiptirler. Yeni nesil oyunların hemen hemen çoğu 1 'er GB'lık boş alana ihtiyaç duyuyorlar. Video kameradan diske görüntü aktarmak ya da TV kartı ile görüntü yakalamak istenirse 10GB bir boş alana ihtiyaç duyulacaktır. Bu durumda 20GB'lık sabit disk yeterli olmayacak ve piyasadaki daha büyük depolama alanı içeren sabit diskler devreye girecektir. Sabit diskler verileri metal CD'yi andıran plakalar üzerinde saklarlar. Bu plakaların her iki yüzüne de veri yazılır. Veri yazma işini plakaların her iki tarafında yer alan yazma kafaları yapar. Sabit diskin kapasitesinin artması metal plakalar üzerine daha yoğun bir şekilde veri yazılabilmesi anlamına gelmektedir.

Sabit diskler için tercih edilebilecek farklı arabirimler bulunmaktadır. Günümüzde masaüstü sistemlerde kullanılan sabit disklerin büyük çoğunluğunda ATA arabirimi bulunmaktadır. Paralel ATA, ATA/133 ve ATA/100 olarak ikiye ayrılmaktadır. 100 ve 133 arabirimlerin saniyede verdiği maksimum veri akış hızıdır. ATA/100, saniyede 100MB veri akışına ATA/133 ise saniyede 133MB veri akışına izin verir. Sabit disk üreticileri çoğunlukla ATA/100'ü kullanmayı tercih etmektedirler. Çünkü, anakart üreticlerinin çoğu ATA/133 desteği sunmamaktadır. ATA/133 sabit diskler genellikle 133MB/s'lik veri akış hızı için yeterli bant genişliği bulamamaktadırlar. Sabit disklerde kullanılan ikinci arabirim SCSI 'dir. Bu arabirimi kullanan sürücülerin fiyatı oldukça yüksektir. SCSI, paralel ATA'ya göre daha üstündür ve yüksek performansa ihtiyaç duyan güçlü sistemlerde kullanılırlar. Seri ATA(SATA) birimi ise son zamanlarda hızla yaygınlaşmaktadır. SATA saniyede 150 MB veri akışını desteklemektedir.SATA kabloları çok daha incedir. SATA arabirimini destekleyen bir sabit disk seçilirken, seçilen ana karta da dikkat edilmelidir. Çünkü, standart IDE bağlantı noktalarına bağlamak mümkün değildir. ATA/133'ün yaşadığı bant sorunu SATA için de geçerlidir.

Sabit disk için diğer önemli iki parametre dönüş hızı ve tampon bellektir. Dönüş hızı, metal plakaların sabit disk içinde 1 dakikadaki dönüş hızı olarak ifade edilebilir. birimi rpm (rotation per minute) ile gösterilir. Piyasadaki sabit diskler için 5400rpm ve 7200 rpm değerleri bulunmaktadır. Dönüş hızı ne kadar yüksekse, okuma ve yazma hızı o kadar yükselir. Bu nedenle rpm'i yüksek sabit diskleri tercih etmekte fayda vardır. 7200 rpm, standart bir kullanıcı için iyi bir seçim olacaktır. 10 bin ya da 15 bin dönüşlü sabit diskler ise daha çok sunucu tabanlı sistemlerde tercih edilir.

Tampon bellek ise sabit disk ile CPU arasındaki küçük bir köprüdür. İşlemci sabit diskten veri istediğinde bu önce sabit diskin tampon belleğinde yazılır ve işlemciye buradan ulaştırılır ve veri akış hızı artar. Sabit disklerde 2MB'dan 8MB'a kadar farklı tampon bellekleri bulunmaktadır. Tampon bellek ne kadar yüksekse o kadar iyidir.
KASA



Eskiden kasa denilince akla tek renk sıradan bir kutu gelirdi. Günümüzde kasalar teknolojik ve estetik görünüm anlamında fazlaca gelişmişlerdir. İçi neon lamba ile aydınlatılmış kasalara rastlamak bugünlerde mümkün. Kasanın dış görünümü göz zevkiniz açısından önemli olabilir ancak, kasanın görünümüne verilen önemin soğutma konusuna da verilmesi gerekir.Yeni bilgisayar sistemleri yüksek sunan bileşenler ısınma problemine neden olmaktadırlar. İşlemci, ekran kartı ya da sabit disk kasa içerisinde fanlar yardımıyla soğutulabilir. Ancak soğutma sırasında açığa çıkan ısının sağlıklı bir şekilde kasanın dışına atılabilmesi gerekir. En basit soğutma sisteminde bile 2 adet fana ihtiyaç vardır. Biri kasanın önünde, diğeri arkasında yer alır. Öndeki fan kasa içerisine hava alırken, arkadaki fan sıcak havayı dışarı atmakla görevlidir. Piyasada maalesef satılan kasaların çoğu tek fan içermektedir.Fan sayısı arttıkça soğutma işlemi daha başarılı olacaktır. Kimi kasalarda üstte de üçüncü bir fan görüldüğü gibi ön veya arka panelde de birden fazla fan bulunabilir.

Kasalarda önemli olan ikinci unsur güç kaynağıdır. Çoğu zaman güç kaynağına bakılmaksızın kasa alınır. PC lerde oluşan arızaların çoğunluğu voltaj hataları nedeniyle oluşmaktadır. Güç kaynağının görevi; 220 Volt'luk şehir gerilimini 3,3 Volt, 5 Volt ve 12 Volt olmak üzere 3 farklı voltaj değerine dönüştürmek ve bileşenlere dağıtmaktır.Bilgisayarı oluşturan tüm bileşenler aynı voltaj değerleri ile çalışmazlar. Farklı voltaj yani farklı watt değerleri ile çalışırlar. Güç kaynaklarının toplam çıkış gücü watt ile belirtilir. Güç kaynaklarının üzerindeki küçük etikette desteklenen maksimum amper değerleri görülebilir. Örneğin; 512 MB'lık DDR-SDRAM modülü 5 volt elektrik 8 amper akım yani 40 Watt ile çalışır. 7200 RPM sabit disk 28 watt elektrik gücüne ihtiyaç duyar. Pentium 4 ya da AThlon için en azından 300Watt'lık güç kaynağına ihtiyaç vardır. Sistemde birden fazla sabit disk ve optik sürücü bulunuyorsa, daha güçlü bir güç kaynağı kullanmakta fayda vardır. Güç kaynağının ısınma sorunu olmadan sağlıklı çalışmasını istiyorsanız, toplam kapasitesinin %80'ini aşmamalısınız. Eski bir işlemci kullanıyorsanız ve bu işlemcinizi örneğin; P4 bir işlemci ile değiştirecekseniz kasanızı da değiştirmeniz gerekir. Çünkü, Pentium 4 işlemcilerin elektrik ile beslenmeleri özel bir ATX konnektörü yardımıyla olur.
EKRAN KARTI


Son zamanlarda 3 boyutlu bilgisayar oyunları başta ekran kartı olmak üzere tüm PC donanımını zorlamaktadır. Oyunlardaki detay zenginliğinin artmasıyla ekran kartının işlemcisine ve CPU'ya daha fazla yük biniyor. Oyunlarda kullanılan dokular için grafik kartı üzerindeki bellek miktarına göre zaman zaman sistem belleğinden de destek alınabilir. AGP veri yolu bu amaçla tasarlanmıştır. Günümüzde 128MB ve 256MB lık ekran kartları bulunmaktadır. Oyun geliştiren insanlar OpenGL ya da Direct3D'nin bazı özelliklerini kullanırlar. Bu durumda API'larda yapılacak değişiklikler oyun geliştiren insanlar için büyük önem taşımaktadır. Ekran kartı satın alırken kutunun üzerinde yazan kartın desteklediği DirectX sürümünü belirten ifadeye dikkat etmek gerekir.

Bilgisayarınızla ofis uygulamaları ağırlıklı çalışıyorsanız, entegre grafik birimine sahip anakart işinizi görecektir. Ancak bu çözüm çoğu 3D oyunun üstesinden gelemeyecektir. Bu durumda ekran kartını ayrıca almanız gerekmektedir. Piyasada ekran kartı üretiminde en bilinen 2 üretici; ATI ve nVidia'dır. nVidia, GeForce FX serisi işlemcilerle, ATI ise Radeon 9000 serisiyle karşımıza çıkmaktadır. Performans açısından aynı işlemciyi taşıyan ekran kartları arasında bir fark yok denilecek kadar azdır. NVidia GeForce FX5200 ve Radeon 9200 kullanıcı tarafından sıkça tercih edilen ekran kartlarıdır. NVidia FX 5600 performans açısından NVidia GeForce FX5200'den daha caziptir. Fiyat/performans açısından düşünülecek olursa, ATI Radeon 9600XT nVidia işlemcili kartlara göre daha makuldür. nVidia GeForce FX 5950U ve ATI Radeon 9800XT işlemcileri üst seviye kategorisine girmektedirler. Bu işlemcileri taşıyan ekran kartları 500 doların üzerinde fiyatlara sahiptirler. Bahsettiğimiz 3 ekran kartı da 128MB bellek, DirectX9.0 desteğine sahipve AGP 8X kullanmaktadırlar.

MONİTÖR


Piyasada iki tür monitör bulunmaktadır. İlki CRT(cathode ray tube) içeren yani katod ışın tüpü içeren monitörler. Diğerleri ise LCD monitörlerdir. LCD monitörler CRT monitörlere göre daha incedir. Göz sağlığı açısından daha zararsızdır ancak fiyatları CRT monitörlere göre yüksektir. Az yer kaplarlar. Düşük güç tüketirler. Eskiden 14 inç monitörler oldukça popülerdi. Ancak günümüzde 15 inç ev 17 inç CRT monitörler en yaygın kullanılanlardır. Monitörlerin ekranda gösterdikleri görüntüler, tek tek resimlerden oluşur. Bu tek resimlerin ekrana gelme hızına tazeleme hızı (refresh rate) denir ve bu tazeleme hızı arttıkça insan gözü daha az rahatsız olur. Göz sağlığı için tazeleme hızı en az 75Hz olmalıdır. Çözünürlük arttıkça tazeleme hızı düşeceğinden, çözünürlükle tazeleme hızını birlikte değerlendirmek gerekir.

LCD ler de de CRT monitörlerde olmayan reaksiyon süresi önemlidir. LCD lerde görüntü elemanları CRT monitörlerde olduğu kadar hızlı tepki veremez. Bu durum özellikle diz üstü bilgisayarlarda kullanıcıyı zaman zaman rahatsız edebilir. Örneğin; oyun oynarken ya da DVD seyrederken.



SES KARTI

Ses kartı denilince akla ilk gelen isim Creative Sound Blaster oluyor. Modern anakartların neredeyse hepsi entegre ses desteğine sahiptirler. Bazı anakartlar alınacak ucuz bir ses kartından daha iyi bir ses donanımına sahip olabilir. Entegre ses donanımı ya da ucuz ses kartlarını yetersiz buluyorsanız, Sound Blaster Audigy ES, iyi bir kalite sunar. Bunu yetersiz bulan kişiler Sound Blaster Audigy 2 serisini tercih edebilirler. Daha çok giriş/çıkış ve kullanım konforu arayan kişiler ise Platinum ve Platinum Pro modellerini seçebilirler.

KLAVYE VE MOUSE

Klavye ve fare bilgisayar satın alırken fazla özen göstermediğimiz bileşenlerdir. Ergonomik olmayan bir klavye yoğun kullanımlarda bilek rahatsızlığına bile yol açabilir. Farelerin de en büyük problemi kirlenme sorunudur. Bu yüzden son zamanlarda scroll yerine optik fareler daha popülerlik kazanmaya başlamışlardır. Kablo karmaşasının azalması açısından kablosuz ancak şarjlı pillerle çalışan klavye ve fareler de tercih edilebilir.
SES KARTI

Ses kartı denilince akla ilk gelen isim Creative Sound Blaster oluyor. Modern anakartların neredeyse hepsi entegre ses desteğine sahiptirler. Bazı anakartlar alınacak ucuz bir ses kartından daha iyi bir ses donanımına sahip olabilir. Entegre ses donanımı ya da ucuz ses kartlarını yetersiz buluyorsanız, Sound Blaster Audigy ES, iyi bir kalite sunar. Bunu yetersiz bulan kişiler Sound Blaster Audigy 2 serisini tercih edebilirler. Daha çok giriş/çıkış ve kullanım konforu arayan kişiler ise Platinum ve Platinum Pro modellerini seçebilirler.

TV KARTI



Bilgisayarınıza takacağınız TV kartı ile ucuza bir televizyon sahibi olabilirsiniz. Bilgisayarınızda çalışma yaparken ufak bir pencereden televizyonu da takip edebilirsiniz. TV kartı anakart üzerindeki PCI yuvalarından birine takılabilir. Eğer bilgisayarınızda sınırlı sayıda PCI portu varsa, biraz daha fazla maliyeti olan ancak harici takılabilen bir TV kartı alabilirsiniz. Bunun için boş bir USB portu yeterlidir. Eğer kablo TV kullanıyorsanız ve antenin çekememesi gibi bir probleminiz yoksa, Fly Video 3000 kartı işinizi görecektir. Bu kart sayesinde tüm radyo ve televizyon yayınlarını izleyip, sabit diskinize kayıt yapabilirsiniz. Harici bir TV kartı almayı düşünüyorsanız, Aver Media USB TV modelini tercih edebilirsiniz. Diz üstü bilgisayar kullananlar ve bilgisayarında PCI yuvası bulunmayanlar için idealdir. Daha kaliteli ses ve görüntü istiyorsanız ve yurt dışındaki yabancı kanalları da izleyebilmek istiyorsanız dijital TV kartı ile birlikte bir çanak anten edinebilirsiniz. Dijital TV kartı seçiminde üzerinde CI yuvası bulunan bir model tercih ederseniz, abone olduğunuzda alacağınız kartla şifreli yayınları da izleme şansını bulabilirsiniz. Alacağınız dijital kartın son yazılımlarla uyumluluğuna dikkat ederseniz kartın pek çok ek özelliğinden faydalanabilirsiniz.

20 Ekim 2009 Salı

Metin 2 Multi hack 4.1

Sevgili Metin 2 Severler
Multi Hack 4.1 sorunsuz olarak çalışıyor kendim çalıştırdım bi sorun çıkarsan söyleyin
yeni patch a uyumludur. Şimdi hileyi kopyalayıp metin 2 klasörümüzün içine atıyoruz ve masaüstünede ksayolunu oluşturuyoruz ve metin 2 ye grdikten sonra açıyoruz.
İşte link
http://rapidshare.com/files/295638220/4.1_MHS_-_Toretto111_-_tukmmo.com.exe.html
Rar şifresi: www.turkmmo.com

İzleyiciler